tag:blogger.com,1999:blog-15227896631893791992024-03-13T07:56:47.435-07:00ÇinliBlog - Çin restaurantları - Çin yemekleri - Chinese Foodçin restaurantları, çin yemekleri, çin mutfağı ve chinesse kulturu..
çin restorantları hakkında hersey..
istanbul, ankara, izmir, taksim, çin restaurant ve yemekleri chinese footçinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.comBlogger11125tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-62922648013295018122010-09-16T06:32:00.000-07:002010-09-16T06:32:41.709-07:00Bruce Lee nin de hocası Yewen<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLRonSlrExD33apSq9C-d-Y75u5363MMfW-XEBYoo_GQPD6yHcYVP7ds4dSRNP-Co6kI1SHBwsGjJ74ycQrznlSoj0_avM7Ru2ApewTB1XtIVgXvWSdV-ecqv0CpHQZm9Kur0BLMiVs9Q/s1600/yewen-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLRonSlrExD33apSq9C-d-Y75u5363MMfW-XEBYoo_GQPD6yHcYVP7ds4dSRNP-Co6kI1SHBwsGjJ74ycQrznlSoj0_avM7Ru2ApewTB1XtIVgXvWSdV-ecqv0CpHQZm9Kur0BLMiVs9Q/s320/yewen-1.jpg" /></a></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Bu yazımızda Çinlilerin halk kahramanı, yaptığı işlerle büyük takdir toplayan, Bruce Lee nin de hocası olan ünlü Kungfucu Yewen’i anlatacağız. <span id="more-2328"></span></span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;">Ünlü Kungfucu Yewen 1893 yılında Çin’in en ünlü Kungfu ustalarının çıktığı Guangdong eyaletinin Foshan şehrinde doğdu. Zengin bir ailenin çocuğu olan Yewen, yedi yaşında Kungfu öğrenmeye başladı, 16 yaşında Kungfunun başka bir dalı olan “Yong Chun Quan” öğrenmeye başladı.</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><span style="font-size: small;"> 1937 yılında Japonlar Çin’e savaş açarlar ve Çinin birçok şehrini işgal ederler, Yewen’in yaşadığı şehir olan Foshan da bu işgalden nasibini almıştır. Japonların şehri işgal etmesiyle Yewen de bir anda fakir duruma düşmüştür, ihtişamlı evi ve her şeyi elinden alınmıştır. İşgale kadar bir işte çalışmayan Yewen, Japon askerlerinin emrinde ağır şartlar altında çalışır. Japonlar, Çinlilerle Kungfu müsabakaları düzenlerler, bu müsabakalara Yewen de katılır. Yewen katıldığı dövüş müsabakalarında Japon askerlerini döver, Japon askerlerinin dayak yemesi Japon komutanı sinirlendirir. Bu yüzden Yewen bir süreliğine Foshan’ı terk eder</span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">İşgal boyunca Foshan halkına yardım etmiş, onları umutlandırmış, Japon askerlerini yenerek onların işgal altında da olsa mutlu olmasını sağlamıştır. 8 Ağustos 1945 de Japonlar savaşı kaybettiklerini ilan ettiklerinde Yewen tekrar Foshan’a dönmüş ve polis olarak çalışmıştır. 1949 yılında ise Hongkong’a gitmiş ve orada “Yong Chun Quan” öğretmiştir. En ünlü öğrencisi ise dünyaca ünlü Kungfucu <b>Bruce Lee</b> dir. </div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"> Yewen 1972 yılında ise ölmüştür, Yewen’in iki eşi bulunmaktadır, Yewen’i anlatan filim olan “Ip Man” de bir eşi olduğu gösterilmektedir.<b>Çinli kılıbıkları</b><b>n</b> ağzına doladığı meşhur bir sözü bulunmaktadır, <b>“Kadından korkan erkek yoktur, kadına saygılı erkek vardır”.</b> Bunu bize anlatan Çinli kılıbık dostlarımıza Yewen gibi ikinci hatunu alında görelim diyoruz.</div>çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-85746161675296882702010-09-08T00:31:00.000-07:002010-09-08T00:31:11.772-07:00Filiz Li, Türkiye'de yaşayan bir Çinli<div align="center" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></div><br />
<span style="color: red; font-size: large;"><b>İstanbul, eşsiz bir dünya kenti</b></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcEb-n_XT_cXaJmuzhx00eIB4sIuwyDJb_RsZlhc5mOwP1fA1ObLr2NJQeIKkgC1SzX1UGFKMCAXaaLvclTXtnclsdHbUUFRMociL1cEmojizLAjqzNv2tFQrKCNYnIKCogFlPTeaArDE/s1600/istanbul_kizkulesi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="203" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcEb-n_XT_cXaJmuzhx00eIB4sIuwyDJb_RsZlhc5mOwP1fA1ObLr2NJQeIKkgC1SzX1UGFKMCAXaaLvclTXtnclsdHbUUFRMociL1cEmojizLAjqzNv2tFQrKCNYnIKCogFlPTeaArDE/s320/istanbul_kizkulesi.jpg" width="320" /></a></div> Paris kadar lüks değilsin, ama her yerin gizem dolu <br />
New York kadar moda değilsin, ama her yerin uzun saklanan içkinin cazibesi dolu <br />
Roma kadar eski değilsin, ama üzerinde tarihten gelen yoğunluk hakim <br />
Hong Kong kadar parlak değilsin, ancak her yerin rahatlık dolu... <br />
İstanbul, tarih ile dinin, yaşlılıkla gençliğin, muhafazakarlıkla açıklığın birleştiği bir kent. Karmaşık, ancak çekici bir şehir. Daracık Boğaziçi'yle Avrupa kıtasını Asya kıtasına bağlamasına karşın İstanbul, ne Avrupa şehirlerine, ne de Asya'ya benziyor. Hele Amerika'ya hiç benzemiyor. Burası, dünyada eşi bulunmayan, iki kıtayı birleştiren güzel bir antik kale. <br />
3 bin yıllık geçmişi olan tarihi bir kent İstanbul. Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının başkenti olan İstanbul'un 15 milyonluk nüfusunun yüzde 90'ından fazlasını Müslümanlar oluşturuyor. Bu nedenle burası, aynı zamanda bir camiler kentidir. Ancak İslamiyet'in bu kutsal mekanlarının hemen yanı başında Hıristiyanların ve Musevilerin mabetleri de bulunuyor. Buna laiklik de eklendiğinde İstanbul'un demokratik ve medeni bir kent olduğunu söyleyebiliriz. <br />
Gelir dağılımındaki ciddi eşitsizliğe rağmen doğuştan dürüst, iyimser ve misafirperver olan Türkler, kader ne verdiyse yaşamının tadını çıkarıyor. <br />
Kapalı veya açık kahveler, çayhaneler, mahalle ortasındaki küçük bahçeler ve yaşlılar için kurulan eğlence merkezleri, sabahtan akşama kadar tıklım tıklım dolu. <br />
Sahil boyunca, sabah akşam demeden, rüzgarlı, yağmurlu ve yahut güneşli hava demeden, balık avlayan insanlar hiç eksik olmaz, <br />
Sokaklarda kavga eden veya rastgele tüküren insanlar hiç görülmez, hırsızlık ve soygun olaylarına da ender rastlanır. <br />
Eğer yolunu kaybettiysen, telaşlanmana hiç gerek yok. Çünkü her zaman yol gösteren biri karşınıza çıkacaktır. <br />
Komşular her zaman size selam verir, güzel yemeklerini sizinle paylaşır. <br />
Her hangi bir Türk ailesine gittiğinizde, ev sahibi her zaman yeni demlenen Türk çayı veya Türk kahvesini, geleneksel kuru pastaları ikram eder ve bol bol yemeniz içmeniz için ısrar eder. Türklerin evlerindeki buzdolapları her zaman güzel yemeklerle doludur. <br />
<a href="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2009/04/01/istanbul.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="203" src="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2009/04/01/istanbul.jpg" width="320" /></a> Eğer bir Türk ailesine yemeğe davet edilirseniz, bunun için üç beş saat ayırmanız gerek. Dünyanın üçüncü büyük mutfağı olan Türk yemeklerinin zenginliğine ve lezzetine doyum olmaz. Yemekten sonra çay-kahve vakti, ardından kuru yemiş ve meyve ikramları ve yine çay-kahve... <br />
Genç nüfus oranının yüksek olması nedeniyle bu tarihi kent, dinamizm doludur. Hele Türklerin futbol sevgisi, tek başına bir çılgınlık sayılabilir. Tanıştığım yakışıklı delikanlıların her biri, sayıları çok fazla değilse de, bana "hangi takımı tutuyorsun" diye sormaz mı! Bu soruyu sorarken gözlerinden fışkıran heyecan ve tutulan takıma olan sadakat karşısında "Bir futbol sever değilim, takımınız hakkında hiç bir fikrim yok" diye cevap vermeye bugüne kadar hiç cesaret edemedim. Bunun yerine gazetede okuduğumu ezberleyerek filanca Brezilyalı futbolcunun falanca Türk takımında oynadığını anlattım ve derhal kendilerinden biri olarak kabul edildim. İstanbul'daki stadyumlar, savaş meydanlarını aratmayacak kadar hararetli. Türk takımlarının başarısının kaynağı bu olsa gerek. <br />
İstanbullu kızlar ve kadınlar için "güzel", "çekici" gibi kelimeler hafif kalır. Gerçi onların giyimlerinde kutuplaşma var. Bir kesimi başörtülü, hatta bütün vücutları sımsıkı kapalı. Ancak tamamen batılılaşmış tarzda giyinenlerin sayısı da çok fazla. Bu ayrıma rağmen herkesin giyime gösterdiği özen, dünyanın en modern şehirlerinin bile gerisinde değil. Hele düğünlere veya davetlere gidenlerin giysilerini bir görseniz. Türk hanımlar, ev işlerinde de çok özenli davranır. Evleri pırıl pırıl, yemekleri harikadır. Çoğu iki çocuk annesi olan Türk kadınlarının önemli bir bölümü, artık ev hanımı değil, meslek yaşamlarında da büyük başarılara imza atıyorlar. Onların karşısında kendimden hep utanırım. <br />
Ancak bütün metropollerde olduğu gibi, İstanbul'daki hayatın kolay olmayan yönleri de vardır. İş bulmak zor, hayat pahalı, trafik yoğun, otobüsler tıklım tıklım, ikamet izni için gittiğim emniyet müdürlüğünde kuyruk uzun...Tabi orada bir tanıdığınız olursa, iş değişir. Bunları anlatıyorum, ancak hiç bir yerde her şeyin ideal olamayacağına da dikkat çekmek isterim. <br />
Pazarlar, tasarruflu yaşamak isteyenler için ideal bir yer. Bütün mahallelerde haftanın belirli günlerinde sebze, meyve ve gündelik eşyalar satılan pazarlar kurulur. Bunun yanı sıra İstanbul'da dünyanın en büyük Kapalı Çarşı'sı da var. Yaklaşık 5 bin dükkan ile 30 giriş çıkış kapısı olan Kapalı Çarşı, başlı başına bir şehirdir. Bu arada, dünyanın en ünlü kuzu derisi, halı, turkuaz ve lületaşının Türkiye'den çıktığını da hatırlatmalıyım. Kapalı Çarşı'da akla gelen ve gelmeyen her şey satılır. Rengarenk vitrinleriyle, satıcıların bağırış çağırışlarıyla Kapalı Çarşı, hayat dolu bir tabloyu andırır. Hiç bir şey almasanız bile, burada keyif bulursunuz. <br />
Tarihi İpek Yolu'nun son durağı olan İstanbul, bir açık hava müzesi ve dünyanın sayılı turizm cennetinden biridir. Birleşmiş Milletler tarafından kültürel miraslardan biri ilan edilen İstanbul'un eski şehir bölgesinde yer alan görkemli saraylar, Sultanahmet Camii, tarihin tanığı olan şehir surları, tabloyu andıran boğaz, Ayasofya ile Boğaziçi Köprüsü'ne hayranım! <br />
Boğaz sahilinde dolaşırken, yaşamın türlü sıkıntılarını unutup her zaman huzur bulurum. Sahile uzanan tepelerdeki yalıların güzelliğine de bayılırım. Denize bakan balkonlarda, lale şeklindeki fincandan çay içerek, Türk tatlıları yiyerek, Boğaziçi'nden gelip geçen gemileri ve karşı yakadaki güzel manzaraları seyrederek, camilerden yükselen ezan seslerini dinleyerek sayısız öğleden sonrayı ve akşamı büyük keyif içinde geçirdim. <br />
Bu kocaman ve sonsuz derin "kale"de zaman ve coğrafyaya hep şaşırdım. Kim olduğuma ve nerede bulunduğuma dair sorular sorarım kendi kendime. Bir yandan bu "kale"nin içini daha fazla tanımak istiyorum, ancak buna gücümün yetmediğini de hissediyorum. Belki o kadar fazla ziyaretçinin İstanbul'a defalarca gelmesinin nedeni de budur. Bilmiyorum. Yanıtı zamanın vereceğini sanıyorum...çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-77095381024681439142010-09-08T00:15:00.000-07:002010-09-08T00:15:54.426-07:00Çinliler, yemekleri ve Türkler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2009/01/15/se-gun090115da.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2009/01/15/se-gun090115da.jpg" /></a></div>Çinlilerle Türkler arasında belki de en büyük farklardan bir tanesi damak tadı ve yemek alışkanlıkları. Bunu, Çin'e ilk geldiğiniz andan itibaren sert bir şekilde fark ediyorsunuz. Bazen ilk geldiğim zamanları ve o zamanlarda yaşadığım zorlukları düşünüyorum. Bunlardan en büyüğü, Çin alışkanlıklarına, damak tadına, zevklerine alışmaktı. Basit bir örnek vermek gerekirse, o zamanlar öğrenci olduğum için okulun yurdunda kalıyordum ve okulun yemekhanesinde çatal ve kaşık yoktu. Benim de "kuaizi" yani çubuklarla yemek yemeye alışmam çok uzun sürmüştü. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım çubuklarla tuttuğum yemek daha ağzıma varmadan düşüyordu ve beni dalga konusu haline getiriyordu. O yüzden neredeyse ilk bir ay, yemekhaneye giderken elimde marketten aldığım kendi çatalımı götürdüm. Bu çatal kaşık bulunmaması durumu sadece okulun yemekhanesinde değil, dışarıda gittiğim birçok lokantada da aynıydı. Ancak belli bir seviyenin üzerindeki lokantalarda, o da özel istek üzerine çatal ve kaşık getirilirdi, ki bunların bile çoğunda kaşık olur ama çatal olmazdı, kaşık da yaklaşık 6-7 cm boyunda porselenden yapılma küçük bir kaşıktı, yani amacı adeta onunla yemek yenmesi değil, ya çorba içilmesi ya da bir yemeğin ana tabaktan kişisel tabağa aktarılmasıydı. <br />
Bir süre sonra çubuklarla yemek yemeye alışıp artık çatal kaşık aramaz duruma geldiğinizde ise daha büyük bir problem sizleri bekliyor, o da Çinlilerin damak tadı. Türkler, özel sağlık nedenleri veya diyet yapıyor olma durumu söz konusu olmadığı sürece hemen hemen bütün yemeklerine tuz koyarlar. Hatta bu o kadar önemlidir ki yemek tam pişmeden önce yemeğin suyundan bir miktar alınarak tuzuna bakılır, eksikse ilave edilir, fazla olmuşsa ekstra malzeme veya su konur. Çinliler ise bizim tuzumuz yerine şeker kullanırlar. Hemen hemen bütün yemekleri az ya da çok tatlıdır. Çok güzel görünen bir etli patates yemeğinin içinde reçelimsi bir sos olması veya sabırsızlıkla beklediğiniz balığın tahin benzeri bir sosla servis edilmesi sık karşılaşacağınız durumlardır. Normal lokantalarda zaten ekmek yoktur, ekmek yerine genelde pilav yersiniz. Pilavın da yapılışı bizimkinden çok farklıdır. Biz pilavı genelde şehriye ile yaparız, tereyağı ve tuz ilave ederiz. Çinliler ise pirinci suya atar, kaynatır ve çıkarır, yağ ve tuz koymaz, şehriye ise Çin'de yok zaten. Bizde pilavın tane tane olması makbuldür, lapa olursa bu bir kusurdur ve dile getirilir. Çinlilerin alışkanlıklarında ise lapa pilav makbuldür; çünkü eğer tane tane olursa çubuklarla yemek zor olur, lapa olduğunda ise çubukla kolayca tutulup tek seferde yeterli miktar ağza götürülebilir. <br />
Fakat bütün bu anlattıklarım alışılamayacak şeyler değil. Tabii yemek konusunda, "şunu yemem, şöyle yerde yemem, şöyle olmazsa yemem" gibi takıntısı olanların alışması çok daha zor ama eninde sonunda alışılıyor. Bu süreç benim için yaklaşık iki ay sürdü ve bu süre içinde çoğunlukla hazır gıdalar tüketmiş olmamdan dolayı kilo da aldım, fakat sonunda alıştım, hatta birkaç gün yemediğimde özler bile oldum. Buna alıştıktan sonra ise, yemekle ilgili zevklere ortak olabiliyorsunuz. <br />
Örneğin Çinlilerin en büyük zevklerinden bir tanesi "huoguo", yani hotpot tarzı lokantalar. Bu lokantalarda oturduğunuz masanın ortasında bir büyük ocak veya herkesin önünde birer küçük ocak bulunuyor. Sipariş verdiğiniz zaman, o ocağın üzerine, içinde tercihinize göre farklı aromalı su bulunan bir tencere konuyor ve kaynamaya başlıyor. Sipariş ettiğiniz et veya sebzelerin tamamı çiğ olarak geliyor ve o tencerede kendiniz pişiriyorsunuz. Piştikten sonra da tahin ve sarımsaktan oluşan bir sosa batırarak yiyorsunuz. Belki bu şekilde ifade edince kulağa hoş gelmiyor olabilir; fakat alıştıktan sonra son derece lezzetli bir alternatif olabiliyor bu yemekler... <br />
Yine Çinlilerin, özellikle gençlerin en büyük zevklerinden biri de bir evde toplanıp birlikte farklı yemekler pişirmek. Bir Çinli arkadaşım bana bunu söylediği zaman hemen bu şekilde bir organizasyonun hazırlıklarına giriştik. Ortak arkadaşımız olan birkaç tane Çinli gencin hepsinin uygun olacağı bir zaman ayarladık ve benim evimde toplanmak üzere sözleştik. Buluşma gününde, herkes, kendi pişirmek istediği yemeğe uygun olarak alışveriş yaptı. Gelecek olan herkes tamamlandığı zaman, ellerinde alışveriş poşetleriyle yemek yapmaya hazırlanan sekiz kişi vardı. Kimisi yapabildiği tek yemeği yapacaktı, kimisi kendi şehrinin ünlü yemeğini yapacaktı, kimisi kendi icat ettiği bir yemeği yapacaktı, kimisi de bir diğerine yardım edecekti. Arada sırada da yemek alışkanlıklarından ve hepsi Çinli de olsa bölgelere göre değişen damak tatlarından bahsediyorlardı. Örneğin Çin'in güneyindeki insanlar yemekte tatlı sosları daha az tercih edermiş, onun yerine daha çok baharat ve hatta bazıları tuz kullanırmış, buna karşın Çin'in kuzeyinde soslar daha tatlı ve şerbet tarzında olurmuş. Yine Çin'in kuzeyindeki insanlar çok fazla acı sevmezmiş fakat Sichuan ve Hunan bölgelerinden gelenler çok acı severmiş ve hemen hemen bütün yemekleri acılıymış. Öyle ki, Çin'in kuzeyinde yaşayan birinin hayatında hiç Sichuan yemeği yememiş olması çok sık rastlanan bir durum; çünkü bütün yemekler acılı fakat kendisi acıya alışkın değil ve sevmiyor. Tabii bizim buluşmamızda yemek yapacak olan kimse profesyonel aşçı olmadığı ve yöresinin yemeklerini en iyi şekilde temsil etmek gibi bir görev üstlenmediği için hiç kimse, yemeklerin aşırı baharatlı ve acı olmasını istemedi. <br />
Sohbetler ve hazırlıklarla geçen yaklaşık üç saatlik bir sürenin ardından dokuz farklı çeşit yemek, üç farklı içki, çorba, meyve tabağı ve tatlıdan oluşan zengin bir menü ortaya çıktı. Arkadaşların her biri bana özellikle kendi pişirdiği yemeği daha en baştan tattırıyordu ve beğenip beğenmediğimi soruyordu. Bense Çin damak tadına alışkındım ve birçok farklı bölgenin mutfaklarından yemekler yemiştim, o yüzden hiçbiri yabancı gelmiyordu ve hepsini beğeniyordum. Fakat Çin tadına alışık olmayan birisi kesinlikle 9 farklı yemeğin en fazla 3-4 tanesini yiyebilir. Benim gibi alışık olan biri içinse yemekler tam bir ziyafetti. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.pages.drexel.edu/%7Exl25/chinesefood1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="245" src="http://www.pages.drexel.edu/%7Exl25/chinesefood1.jpg" width="320" /></a></div> Tatlı yapma görevi de bana verilmişti ve ben de Türk tatlı kültürünü ve Türk damak tadını iyi temsil edeceği ve yapması kısa süreceği için bisküvili pasta yapmıştım. Bu şekilde sofraya oturduk. Fakat farklı alışkanlıklar vardı. Örneğin yine Çin'in güneyinde yaygın olan alışkanlık, biz Türklerin alışkanlıklarına benzer şekilde, ana ve sıcak yemeklerden önce çorba içilmesi şeklindeydi. O yüzden güneyli arkadaşlar bu öneriyle birlikte sofraya ilk olarak, hazırlamış oldukları çorbayı getirdiler. Kuzeyde ise önce yemekler yenir, doyulmaya yakın çorba içilirdi, o yüzden kuzeyli arkadaşlar da buna karşı çıktı. Sonuçta bu ciddi ve resmî bir yemek değildi o yüzden sonunda, sığdığı kadarıyla bütün yemekler ve çorba hep birlikte sofraya kondu ve yaklaşık 1.5 saat boyunca bol kahkahalı sohbetler ve tatlı dedikodular eşliğinde herkes istediği her şeyden bol bol yedi. Bütün herkesin "çok doydum, meyve bile yiyemeyeceğim" dediği bir anda içlerinden biri, "hiç olur mu, daha Alican'ın pastası var" diyerek benim tatlımı hatırlattı. Ben o kadar doymuş olduğunu söyleyenlerin "neyse onu daha sonra yeriz" şeklinde tepki vermesini beklerken bütün herkesin "aaa evet tatlı var, Alican getirsin hemen yiyelim" isteğinde bulunmasına şaşırdım kaldım. Hele ki kocaman bir tepsi büyüklüğünde yaptığım tatlının yüzde 80'inin on dakika içinde büyük bir mutlulukla bitirildiğini görmek beni hem çok şaşırttı, hem de çok mutlu etti. Bütün herkes çok beğendiğini söyledi, bu durum yedikleri miktardan da belli oluyordu. Benden de bir sonraki buluşma için tekrar söz aldılar. Bu şekilde yemekli parti, neredeyse bütün yemeklerin bitmesiyle sona erdi. <br />
Bu organizasyon sayesinde, Çinlilerin aslında kendi aralarında eğlenmelerine ev sahipliği yapmış oldum. Yakın arkadaşların kendi aralarındaki sohbetlerini dinlemiş, hepsinin sevdiği yemekleri paylaşmış, ayrıca güzel bir Türk pastasını da Çinlilere tanıtmıştım. Sanırım bu şekilde yoğun kültür alışverişleri, farklı bir ülkede yaşayan biri için çok önemli, çünkü ancak bu şekilde toplumun içine girebiliyorsunuz ve yaşantınızı hiç yabancılık çekmeden sürdürebiliyorsunuz; ayrıca bunlara uyum sağlayıp zevk alabildiğiniz ölçüde toplum tarafından benimseniyorsunuz. <br />
Program içinde geçen bazı kelimelerin Çincelerini öğrenerek programı noktalayalım. Acı demek için Çince'de la(4) diyoruz. Tatlı demek için tian(2) diyoruz. Tuz demek için yan(2) diyoruz. Bu kelimeye dikkat etmemiz gerek çünkü yabancıların birçoğu bunu doğru söyleyemiyor. Çince'de tonlamanın çok önemli olduğunu daha önce söylemiştim, eğer tuz demek istediğinizde ikinci ton yerine birinci tonda söyler ve yan(1) derseniz, bunun anlamı sigara oluyor. Yani bir lokantada ufak bir ton hatasıyla garsondan tuz yerine sigara isteme olasılığınız var. Şeker demek için tang(2) diyoruz. Burada da dikkat etmemiz gereken bir nokta var, bunu da eğer birinci tonda yani tang(1) olarak söylerseniz, bu da çorba veya yemeğin suyu anlamına geliyor, şeker demek istiyorsanız tang(2) şeklinde söylediğinize emin olmalısınız. <br />
Bir sonraki programımız Bahar Bayramı, yani Çince söylenişi ile chun(1) jie(2)'ye denk geliyor. Havai fişek sesleri yaklaşık bir hafta sonra başlayıp bir hafta kadar devam edecek. Şimdiden herkesin bayramını kutluyorum. Çince söyleyecek olursak chun(1) jie(2) kuai(4) le(4). Bayramdaki programımızda görüşünceye dek hepiniz esen kalın sevgili dinleyiciler.çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-73765392174520991782010-09-08T00:10:00.000-07:002010-09-08T00:10:31.157-07:00Çin’e özgü çubuklar (Kuai Zi)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVMH_ZxKa9N6bOXtNKLclclJKx_pvOeat8xyQWF1O4yW3LqZanUdDKCsLvICMBJ5yxoqavDXufdTw6r_SZ7KGZ1xZIJT4BJ_H13EogFfsQzo_ILb8CR0-uaauGC3jov5EM7J33qOUB0YM/s1600/Cinlilerin_Yemek_cubugu.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVMH_ZxKa9N6bOXtNKLclclJKx_pvOeat8xyQWF1O4yW3LqZanUdDKCsLvICMBJ5yxoqavDXufdTw6r_SZ7KGZ1xZIJT4BJ_H13EogFfsQzo_ILb8CR0-uaauGC3jov5EM7J33qOUB0YM/s200/Cinlilerin_Yemek_cubugu.jpg" width="200" /></a></div> Genellikle kabul edildiği üzere dünyada yemek yemek için üç yöntem vardır. Doğrudan elleriyle yemek yiyenler, insanlığın yüzde 40’ını; çatal, kaşık ve bıçakla yemek yiyenler yüzde 30’unu; çubuklarla yemek yiyenler ise yüzde 30’nunu oluşturuyor.<br />
Çubuklar (yani Kuai Zi) Çinlilerin büyük buluşlarından biridir. Çinliler bu çubukları 3000 yılı aşkın süre önce Yin ve Shang döneminde kullanmaya başladılar. O zaman çubuklara “Kuai” adı verilmemişti. Eski kitaplardaki kayıtlara göre, dönemin insanları bu çubuklara “Zhu” veya “Ce” diyorlardı. M.S 6. ve 7. yüzyılda çubuklara “Jin” adı verildi.Peki “Kuai Zi” adı nereden geliyor? Tarihi kayıtlar, Doğu Çin’de bulunan Yangtze Nehri’nin güneyinde yaşayanlar için “Zhu” ve “durmak” sözcüklerinin eşsesli olduğunu gösteriyor. Nehir kıyısındaki kayıkçılar “durmak” sözcüğünü tabu olarak kabul ederler, kullanmamaya çalışırlardı. Bu nedenle “Zhu” sözcüğünü de “hızlı” anlamına gelen “Kuai”yle değiştirdiler. M.S 10. yüzyıldaki Song hanedanı döneminde insanlar “hızlı” anlamındaki “Kuai” kelimesinin yanına “Zhu”, yani bambu karakterini de ilave etmişler. Çünkü çubukların çoğu bambudan yapılıyormuş. Bu nedenle Çinlilerin keşfettikleri bu yemek aleti, şu an herkesçe bilinen “Kuai” adına sahip olmuş.<br />
<br />
“Kuai Zi”nin nasıl keşfedildiğine gelince... Bazı tahminlere göre, eski insanlar yiyecekleri pişirirken rastgele iki ince ağaç veya bambu dalını kesiyor, yiyecekleri ateşin üstünden bu çubuklarla ellerini yakmadan alabiliyorlardı. Böylece yemeklerin sıcaklığı ve lezzeti kaybolmuyordu. İnce ağaç dalları, Kuai Zi (çubuklar) haline geliştirildi.<br />
<br />
Kuai Zi’nin yapısı çok basittir. Şekline bakıldığında Çin çubuklarının üst kısmı dörtgen ve biraz kalın, alt kısmı ise ince ve yuvarlaktır. Çubukları kullanmak kolaydır, masada yuvarlanmazlar ve yemek alırken insanın dudaklarını ve dilini yaralamamak gibi avantajları vardır. Çubuklar Japonya’ya da yayıldı ve Japonlar çiğ ve soğuk yemekleri, örneğin çiğ balık etini daha kolay yiyebilmek için çubukları konik şekle getirdiler.<br />
<br />
Çubuklar, Çinlilerin örf ve geleneklerinde önemli rol oynamıştır. Bazı bölgelerde kızlar evlendirilirken, yeni evli çift için kırmızı iple bağlanmış olan kase ve çubuklar mutlaka hazırlanmalıdır. Bunlara “Evlatların kaseleri” denir. Bu gelenek evlenen çiftin sürekli beraber yaşamasını dilemenin yanı sıra, “Kuai”nin (yani çubuğun) “hızlı” kelimesiyle eşsesli olmasından dolayı “hızla erkek çocuk doğursun” arzusunu da gösterirr. Kuzey Çin köylerinde şöyle bir gelenek de vardır: Gerdeğe girenlere şaka yapmak için yakın akrabalar ve dostlar gerdek odasının penceresinden içeri çubukları atarlar. Bu, “her şey uğurlu ve gönlünüzce olsun, erkek çocuk doğsun” dileğinin karşılığıdır.<br />
<br />
<br />
Kuai Zi’lerin yalnızca iki ince çubuk olduğunu zannetmeyin. Bu iki ince çubuğu iyi kullanabilmek için zamana ve çaba harcamaya ihtiyaç vardır.Çinlilerin çubuk kullanmadaki ustalıkları yabancıların dikkatini çekmektedir. Hatta bazı Batılı ülkelerde çubukları kullanmayı öğreten “yetiştirme merkezleri” de açıldı. Bazı tıp uzmanları, çubukları kullanırken insan vücudunda 30’dan fazla eklemin ve 50’den fazla kasın harekete geçtiğini, çubuk kullanmanın parmakların çevikliğine ve beynin gelişmesine son derece yararlı olduğunu belirtiyor.Çubukların memleketi Çin’dir. Ancak, dünyadaki ilk “Çubuk Müzesi”nin Almanya’da açılmış olduğunu da belirtelim. Bu müzede, altın, gümüş, yeşimtaşı ve hayvan kemikleri gibi değişik malzemelerden yapılan 10 binden fazla çubuk sergileniyor.çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-23424193416598944732010-09-07T23:55:00.000-07:002010-09-08T02:55:20.097-07:00Çin Çin Restaurant<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://cincinrestaurant.com.tr/wp-content/gallery/cincin-taksim/cincin-giris.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="http://cincinrestaurant.com.tr/wp-content/gallery/cincin-taksim/cincin-giris.jpg" width="150" /></a></div>Çin Çin Restaurant 28 Eylül 2009 tarihinde, <b>İstanbul’un Beyoğlu/Taksim</b> semtinde, <span style="color: red;"><b>Özen Kulaçoğ</b><b>lu</b></span> ve<b> <span style="color: red;">Tü</span></b><span style="color: red;"><b>lay Kesgin</b></span> tarafından açılan <b><span id="site-title"><span style="color: red;">Çin Çin Restaurant</span>, </span></b><span id="site-title">M</span>ü<span id="site-title">ş</span><span id="site-title">terilerine; Hijyen’i, Kaliteyi Hesaplı sunuyor…</span><span id="site-title"> Uzak</span>doğu’dan getirtilen<span id="site-title"> </span>hünerli ahçıların hazırladığı birbirinden lezzetli<span id="site-title"> yemekleri ve </span><span id="site-title"><b>Çin</b> mutfa</span>ğı<span id="site-title">n</span>ı<span id="site-title">n <span style="color: red;"><b>lezzetini</b></span> yaşamak için sizleride, ruhunuzu besleyen karnınızı doyuran adrese bekliyor.</span><br />
<br />
<span id="site-title">Restaurant'</span>ın açılı<span id="site-title">ş</span>ı <span id="site-title">ş</span>imdien yazılı ve görsel basında <b>ilgiyle</b> kar<span id="site-title">ş</span>ılanmı<span id="site-title">ş</span> durumda. Ucuz ve lezzetli oldugu duyumları <span id="site-title">daha ş</span>imdiden i<span id="site-title">ş</span>tahimızı kabartmakta.. illeriki sü<span id="site-title"></span>reçte bu i<span id="site-title">ş</span>letmeyi sizler için ziyaret ederek izlenimlerimizi sunacagız.<br />
<br />
<span id="site-title">Fakat bizden once giden <a href="http://www.timeoutistanbul.com/p4661/yemeicme/cin_cin" style="color: red;"><b>TimeOut</b></a><span style="color: red;"> </span>gozlemcilerinede kulak vermemiz gerekli diye dusunmekteyim..</span><br />
<br />
<span id="site-title"><u><span style="font-size: large;"><b>TimeOut </b></span></u></span><br />
<div class="date">Ruhunuza hem tadı hem de enerjisiyle iyi gelecek bir yer burası.</div><div class="place-time">Her gün 11.30-23.30 arasında açık. Kredi kartları geçerli. </div><div class="review"><div style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><a href="http://www.timeoutistanbul.com/images/uploadedimages/Image/12_09/cin_cin1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img align="absbottom" alt="" border="0" height="135" hspace="5" src="http://www.timeoutistanbul.com/images/uploadedimages/Image/12_09/cin_cin1.jpg" vspace="5" width="200" /></a>Mekânın sahipleri hayallerini gerçekleştirmiş olmanın heycanını fazlasıyla yansıtan iki kadın ve yerlerinde duramıyorlar. Servisi bile başkalarına bırakamayacak kadar bağlılar mekânlarına. Alt katta bulaşıkların yıkandığı, yemeklerin ilk hazırlıkarının yapıldığı ana mutfağa ne zaman isterseniz girebiliyorsunuz. Üst katta yemeklerin servise hazırlandığı mutfak ise hem açık, hem de hemen girişte bir masadan bile izleyebilesiniz diye önünde yer alan merdiven bölümü camekân haline getirilmiş. Eleştirilere çok önem verdiklerini her masa ile birebir ilgilenmelerinden de, paket servis siparişi verenlere ise telefon edip yorumlarını almalarından da anlayabilirsiniz. Dekorasyonundan, menüsüne her ayrıntısıyla kendileri birebir uğraşmışlar. Mekâna daha çok kırmızı, beyaz ve siyah renkler hakim. Duvarlarda ve abajurlarda sevdikleri anime karakterlere yer vermişler. Alt kattaki mutfağa ziyaret için ineceğiniz merdivenleri bile her basamaktaki küçük insan figürleri ile eğlenceli bir yola dönüştürmüşler. <br />
<br />
<a href="http://cincinrestaurant.com.tr/wp-content/gallery/cincin-taksim/mutfak.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://cincinrestaurant.com.tr/wp-content/gallery/cincin-taksim/mutfak.jpg" width="320" /></a>Çin Çin’e geldiğinizde yer bulursanız mutlaka açık mutfağın tam karşısındaki geleneksel şekilde dekore edilmiş locaya kurulun. Şaşırmayın, önünüze gelecek menü bir yelpaze olacak. Dana etli, tavuklu ve vejetaryen alternatifleriyle ekonomik Çin Çin menülerden birini seçebilirsiniz. “Denizden babam çıksa yerim” diyenlerdenseniz Çin Çin size çorba, aperitif ve ana yemekte çok farklı alternatifler sunuyor. Tavsiyemiz servisiyle gönülleri fetheden karidesli mantı ‘Shao Mari’ ve deniz mahsullü erişte. Kırmızı et ve beyaz et seviyorsanız, Moğol işi tavuk, zencefilli çıtır tavuk ve pirinç patlakları ile servis edilen kindo çıtır dana eti mutlaka denemeniz gereken lezzetler arasında. Hepsiyle de yasemin çayı iyi gidiyor. Çin Çin salata ise Uygurlu şef tarafından el maharetiyle bir metre boyunda kesilerek hazırlanan, salatalık ve kırmızı turp ile sarımsaklı sostan oluşan bir başka alternatif. Bir Türk ekmek yemeden doymaz diyenlere de hiç ateşe temas etmeden ve tamamiyle yağsız buharda pişen ekmek sunuyorlar. Hem çok hafif, hem de yalnızca Çin Çin’e özgü olan erişte çorbası da dikkat çekenler arasında. İstiklal Caddesi’ne on adım uzaklıktaki bu mekân, açık alanındaki dört masasıyla da sigara tiryakileri için ideal.</div><b>Menüden</b><br />
Çin Çin pratik menüler 12-13,50 TL<br />
Deniz mahsulleri erişte/çorbası 12 TL<br />
Buharda karidesli mantı ‘shao mai’ 7 TL<br />
Çin çin salata 5,50 TL<br />
Zencefilli çıtır tavuk 11 TL<br />
Kindo çıtır dana eti 13 TL<br />
Çin çayı 3,50 TL<br />
<br />
<h3 class="place">Mekan : Çin Çin</h3><div class="detail"><b>Tel:</b> (0212) 244 21 85<br />
<b>Adres:</b> Şehit Muhtar Mahallesi Zambak Sokak 5A<br />
<b>Semt:</b> Taksim<br />
<div style="text-align: center;"><b>Web:</b> <b style="color: red;"><a href="http://www.cincinrestaurant.com.tr/" target="_blank">www.cincinrestaurant.com.tr</a></b></div></div><h3 style="text-align: center;"></h3></div><div style="text-align: center;">Harita<iframe frameborder="0" height="300" marginheight="0" marginwidth="0" scrolling="no" src="http://maps.google.com/maps?f=q&source=s_q&hl=tr&q=%C3%A7in+restaurant&sll=41.036183,28.983071&sspn=0.009226,0.022724&gl=tr&ie=UTF8&radius=0.71&split=1&rq=1&ev=zi&hq=%C3%A7in+restaurant&hnear=&cid=13318401467362107026&ll=41.036183,28.983071&spn=0.004856,0.006437&z=16&iwloc=A&output=embed" width="300"></iframe></div><small><a href="http://maps.google.com/maps?f=q&source=embed&hl=tr&q=%C3%A7in+restaurant&sll=41.036183,28.983071&sspn=0.009226,0.022724&gl=tr&ie=UTF8&radius=0.71&split=1&rq=1&ev=zi&hq=%C3%A7in+restaurant&hnear=&cid=13318401467362107026&ll=41.036183,28.983071&spn=0.004856,0.006437&z=16&iwloc=A" style="color: blue; text-align: left;">Daha Büyük Haritayı Görüntüle</a></small>çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-76600444151462178062010-09-07T23:23:00.000-07:002010-09-07T23:23:16.337-07:00"Yemek cenneti" Chengdu'da Chuan mutfağını tanıyalım<div class="content" id="ccontent"><div align="center" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img height="212" src="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2010/03/18/meishid.jpg" width="320" /></div><div align="center" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></div><div align="center" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"></div><div align="center" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></div> Çin'in Sichuan eyaletinin merkezi Chengdu şehri, kısa süre önce, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün kurduğu (UNESCO) yaratcılık gücüne sahip kentler ağına katılması onaylanarak "Yemek Cenneti" ünvanı kazandı. Böylece Chengdu kenti Asya'daki ilk "Yemek Cenneti" oldu. Çin'in güneybatısındaki Sichuan eyaleti Çinlilerince yemek cenneti olarak kabul edilen bir bölge. Çin'de bilinen ve sevilen yemeklere sahip Chuan mutfağının özel pişirme yöntemi ve yöresel tatları yalnızca Çin'de değil bütün dünyada ün salmış durumda. Sichuanlılar acı yemekleri çok sever, o yüzden Chuan mutfağından söz edilince aklımıza hemen acı, güzel koku ve lezzet gelir. Çünkü Sichuan eyaleti Sichuan havzasında yer aldığı için iklim genelde çok rutubetli. Sichuanlılar da Biber ve Çin biberi gibi terletici yiyecekleri, dolayısıyla da acıyı severek tüketiyor. <br />
<a href="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2010/03/18/meishia.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="212" src="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2010/03/18/meishia.jpg" width="320" /></a> Kesin olmayan istatistiklere göre, Chuan mutfağı dört binden fazla çeşide sahip. Fıstıklı tavuk kızartması, tütsülü ördek ile kızartılmış tatlı ve ekşi et gibi yemekler, Chuan mutfağının özelliklerini gösterir. Chengdu'da en tanınmış Chuan mutfağı lokantalarından biri olan "Kırmızı Kayısı Lokantası"nın yöneticisi Li Wei bu konuda şunları anlatıyor: <br />
"Sichuan eyaletinin en özgün yemekleri, Fıstıklı tavuk kızartması ve Mapo Doufu adlı acılı soya peyniri. Bu yemekler, ülkenin diğer eyaletlerinden gelen ziyaretçilerin hoşuna gider. Fıstıklı tavuk kızartmasının malzemeleri çok önemli, tavuk etinin yabani ortamda yetiştirilen tavuktan alınması gerekiyor. Yoksa tadı gerçek ve güzel olmaz." <br />
Fıstıklı tavuk kızartması en yaygın ve en ünlü Çin yemeklerinden biridir. Tavuk eti, kuru kırmızı biber ve yer fıstığı gibi malzemelerle yapılan bu geleneksel Chuan yemeği, güzel koku ve acı tadıyla herkes tarafından beğeniliyor. Eskiden Guizhou mutfağından kaynaklanan fıstıklı tavuk kızartması, bugün Chuan mutfağının en tipik yemeği haline geldi. <br />
<a href="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2010/03/18/meishib.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2010/03/18/meishib.jpg" width="320" /></a> Hotpot, fıstıklı tavuk kızartması gibi en çok bilinen Chuan yemeklerinden biri. Halk arasında bir söyleyiş vardır: "Sichuan eyaletinde hotpotu yemeyenler Sichuan'a gelmiş sayılmaz." Hotpotu seven Sichuanlılar sık sık arkadaşlarıyla birlikte bir masanın çevresine oturup içinde çeşitli baharatlar bulunan kaynama suyuna malzemeleri atarak yerler. Chengdu'da ünlü Küçük Kuğu Hotpot Lokantası'nda çalışanlardan biri olan Bayan Wang Lilin bize şunları söyledi: <br />
"Sichuan hotpotunun özellikleri acı, güzel koku ve lezzet. Hotpot için kullandığımız malzemeler çok taze ve çeşidi de çok zengin." <br />
İnternette Chuan mutfağı hakkında bilgiler ararsanız, "Chuanweifang" adlı bir internet sitesini hemen bulabilirsiniz. Chuan mutfağını seven bir grup genç tarafından açılan bu site, Chuan mutfağını dünyaya tanıtmayı amaçlıyor. Sitenin sorumlusu Hu Yun bize şu bilgiler verdi: <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2010/03/18/meishic.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="194" src="http://turkish.cri.cn/mmsource/images/2010/03/18/meishic.jpg" width="320" /></a></div> "Biz bazı damak zevkine düşkün olan kişileri ve aşçıları ziyaret ettik. Onlar Chuan mutfağına ait yemeklerin, malzemelerinin seçilmesi, baharatların yapılması, yemeklerin pişirilmesini kapsayan her halkasında özel yöntemler bulunduğunu söylediler. Bunlardan büyük ilgi duyuyoruz. Memleketimizin güzel şeylerini tanıtmak amacıyla biz de bu siteyi açmaya karar verdik." <br />
"Chuanweifang" adlı bu site aracılığıyla Chuan mutfağına ait klasik yemekler, yemekle ilgili hikayeler ve en tanınmış Chuan mutfağı lokantalarının adresleri hakkında bilgi edinebilirsiniz. Hu Yun eskiden beri "bereket diyarı" olarak adlandırılan Sichuan eyaletinde eğlence kültürünün, Sichuan kültürünün önemli bir parçası olduğunu belirterek, Sichuanlıların yemek yemeyi sevmesinin, Chuan mutfağında her yemeğin kendine has bir özelliği olmasını sağladığını söyledi. </div>çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-69789803605901332002010-09-07T23:15:00.000-07:002010-09-07T23:15:11.979-07:00Tibet'te çay içme kültürü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAIzIEE_lPmqA21l6TqhF36gm3e2oERGojaKdXo-jEU-3vCsJyxsi22IXQRBHMYLECbkbY7e6kLgVcp8pPFYb24__ycTUM1TraSj1IGhuLOxCfGMtH7u_jeDzmPTqn1tq-OiD73Js7MUQ/s1600/zangzuwenhua-cinliblog.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAIzIEE_lPmqA21l6TqhF36gm3e2oERGojaKdXo-jEU-3vCsJyxsi22IXQRBHMYLECbkbY7e6kLgVcp8pPFYb24__ycTUM1TraSj1IGhuLOxCfGMtH7u_jeDzmPTqn1tq-OiD73Js7MUQ/s320/zangzuwenhua-cinliblog.jpg" /></a></div>Çayın memleketinin Çin olduğu bütün dünyada biliniyor. Uzun tarihe sahip çay kültürünün zengin bir içeriği var. Çay sadece Hanların yaşamında değil, Tibetlilerin yaşamında da önemli bir yer tutar. Halk arasında "<b>Hanlar yemekle, Tibetliler çayla karın doyurur</b>" sözü yaygındır. Bu, Tibetlilerin yaşamında çayın ne kadar önemli olduğunu kanıtlar. <br />
Tibetlilerin yaşadığı yaylanın yüksekliği 3500 metreyi aştığı için, eski çağlarda çay üretimi yoktu. 1300 yıl önce Tang hanedanının zengin maddi kültürünün etkileri, Tibet bölgesinde hükümranlık süren Tubo krallığıyla temaslar sayesinde, bu bölgede de tanındı. Böyece, çay da bu bölgeye girmiş oldu. <br />
Tibet milliyetinin tarihi kayıtlarına göre, Tubo kralığına ilk girdiğinde çay bir tür doğal besin olarak görülüyor ve sadece krallık ailesi ile soylu aileler tarafından kullanılıyordu. Krallık ailesinde büyük miktarda çay bulunmasına rağmen, çay içme adetleri hakkında pek bilgileri yoktu. Tang hanedanı prensesi Wencheng'ın Tubo kralıyla evlenmek üzere Tibet'e gitmesiyle, Budizm de bölgeye girerek halk arasında yayıldı. Tang hanedanı dönemde Budist rahipler çay demleyip içerdi. Budist rahiplerden bir kısmının Tibet'e gelmesiyle çay içme adeti de Tibet'e girdi. Tibet'te 9. yüzyılın başlarından itibaren "yedi aile bir Budist rahibi besler" sistemi uygulanmaya başlamıştı; rahipler tarımsal üretime katılmazdı; bu nedenle çay içme geleneği Tibetli rahipler arasında ve tapınaklarda yayılmaya başladı. Tibet'te sonraki dönemde Budizmi yok etmek için büyük çaplı bir hareket başlatıldı; tapınaklar yıkıldı, rahipler ise sıradan insanlar haline geldi. Bununla birlikte çay içme geleneği de sıradan halk arasında yayıldı. Böylece çay içme, Tibet'teki çeşit toplumsal tabakaların ortak geleneği haline geldi. <br />
Çayın Tibet'te yayılmasında, Tibet ile Tang hanedanının yaşadığı Orta Düzlükler olarak adlandırılan bölgeler arasındaki temasların yoğunlaşmasıyla, Tibet'e daha çok çay getirilmesinin büyük katkısı var. Tang hanedanından sonra kurulan "çay-at pazarı" sistemi sayesinde Tibet'e çay getirilmesi daha kolay oldu. 13. yüzyılın sonlarında Tibet'in Çin'e ait bir idari bölge haline gelmesinden sonra çay tedariki de güvence altına alındı. <br />
Orta Düzlükler'e ait çay kültürü, bin yıl süren gelişme sayesinde Tibet'e özgü özellikler kazandı. Aslında yıl boyunca et ve bir çeşit arpa unuyla yapılan Zanba adlı yemeği yiyen Tibetlilere göre, çay yağı giderir, besini düzeltir ve insanı rahatlatır; bu nedenle halk tarafından çok beğenilir. Tibetliler çayı "raslantı olarak dünyaya düşen tanrıların içkisinden bir damla"ya benzettiler. <br />
Tibetlilerin çay içme adetlerinin kendine özgü özellikleri var. Tibetliler çayı çok koyu bir renk alana kadar demleyip azcık tuz koyar, bu tür çaya "sade çay" denir. Bu çay içme usulü en yaygın adettir; veya sığır ya da koyu sütü ilave edip içerler. Bu tür çaya "sütlü çay" denir. Sütlü çayı en çok kırsal kesimlerdeki Tibetliler sever. Tibetliler çay yapraklarını da yer. Bu yaprakların yararı olduğuna inanılıyor. <br />
Ancak en popüler, aynı zamanda en zarif çay çeşidi ise tereyağlı çaydır. Tibet'te bir söz vardır: Tereyağlı çay içmeyen kişi, Tibet'e gitmiş sayılmaz. Tibetliler sade çayı demledikten sonra çay suyunu özel bir çeşit çay fıçısına koyar, tereyağ, tuz, yumurta ve ceviz gibi maddeler ekler, hepsini bir çubukla karışırıp servis yapar. Tereyağlı çayın ciltteki çatlakların iyileşmesi için yararlı olduğu biliniyor. <br />
Çay demleme ve çay içine tuz ve baharat ekleme, 1000 yıl önce Orta Düzlükler'de yaygın olan eski bir gelenekti, bu gelenek Yuan hanedanı zamanında kaybolarak sadece bazı azınlık etnik milliyetlerde kaldı. Tibet'te çay içme geleneği de tarihin gelişmesiyle milli bir özellik kazandı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSvKnynoUPKpGn0sLtQ9DG1QYNa-xjFh6nMHG6JgH_c7b_163BrpuS11rBRXQLZnCRwHsf8-mDPh00kCPgfeENCdTjhG7-Mi4ihfn7AEKFxfH0xT71EO9W-o6jNX9FeHVJZuSrNrXT1ls/s1600/qingke-cinblog.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSvKnynoUPKpGn0sLtQ9DG1QYNa-xjFh6nMHG6JgH_c7b_163BrpuS11rBRXQLZnCRwHsf8-mDPh00kCPgfeENCdTjhG7-Mi4ihfn7AEKFxfH0xT71EO9W-o6jNX9FeHVJZuSrNrXT1ls/s320/qingke-cinblog.jpg" /></a></div>Kırsal kesimlerdeki Tibetliler boş zamanlarında ateşin önünde toplanır, çay içerek sohbet eder. Çobanlar inek ve koyunları güderken yanlarında taşıdıkları küçük tencereyi çıkarır, 3 tane taşın üzerine oturtup kuru inek gübresi ve yaprakları yakıp çay demler. Sıkça yolculuğa çıkanlar da istedikleri yerde çay demler. <br />
Çay içmek, Budist rahiplerin günlük yaşamının önemli bir parçasıdır. Çayın rahipleri uyanık tutma, çalışkan yapma ve zekalarını arttırma işlevi olduğuna inanılıyor. Tibet'teki tapınaklarda günde üç defa toplu çay içme uygulaması vardır. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere üç defa Budizm öğretilerini uygulayıp dini faaliyetlerde bulunan rahipler daha sonra tereyağlı çay içer. Tibetli rahipler bir dönem dini öğretilerle ilgili öğrenim alıp bu öğrenimi tamamladıktan sonra birkaç yıl sakin bir yerde öğretileri uygulamaya çalışır. Bu süre boyunca rahibin yanında bir çaydanlık, iki poşet Zanba, biraz çay ve tereyağ bulunur. <br />
Tibetlilerin özel bir çay içme protokolü vardır. Çay, önce yaşlılara ve misafirlere verilir. Evde hazırlanan çay önce anne-baba ve yaşlılara sunulur, saygın bir misafir eve gelince evsahibi misafirin önündeki çay bardaklarını temiz suyla bir daha yıkayıp kurutur, sonra çay doldurur. Misafir bir yudum içtikten sonra evsahibi hemen tekrar doldurur. Yakını, arkadaşı veya komşusu hastalandığında veya yolculuğa çıktığında insanlar sıcacık tereyağlı çay götürüp ziyaret eder veya uğurlama yapar. <br />
Tibetliler düğün veya cenaze törenlerinde de çok çay kullanır. Nikahta çeyizdeki çay miktarı, kızın ailesinin zenginliğini gösteren bir ölçü olarak kabul edilir. Düğün yemeğinde çay ve içki, vazgeçilmez iki malzemedir. Doğum olduğunda aynı köyde oturan akrabalar ve diğer aileler çay, içki ve tereyağ gönderip doğumu kutlar. Doğumdan sonra bir ay dolduğunda bebek tapınağa götürülüp tören yapılır. Ancak evden çıkmadan önce bebeğin burnuna çaydanlığın altından biraz kül sürülür. Bunun amacı, bebeği şeytanlara karşı korumaktır. <br />
Tapınaklarda daha sıkı bir kural vardır. Toplu çay içme uygulamasında bütün rahipler büyük salonda rütbelerine göre oturur; çay demlemekle görevli rahipler tarafından birer kase çay dağıtılır, çay içerken ses çıkarılması yasaktır. Toplu halde içilen çay tapınağın satın aldığı veya Budizme inanan halkın bağışladığı çaydır. Qing hanedanında merkezi hükümetin Tibet'e gönderdiği bakan, belli aralıkla büyük tapınaklara çay bağışlardı. <br />
Çayı çok seven Tibetliler çayla ilgili çok sayıda edebi eser ve hikaye yaratmıştır. Örneğin, Çay ve Tuzun Hikayesi'nde, aşık olan bir çift genç yaşadıkları süre içinde aile kuramaz, öldükten sonra tuz ve çaya dönüşür. Tibetliler çay demlerken, içine tuz koyar. Böylece aşık olan iki genç de nihayet gece gündüz birlikte olur. Bu hikaye, Tibetlilerin çaya tuz koyma geleneğine romantik renk katar. <br />
Tibetlilerin üretim ve yaşamında çay her yerde görülür, bu nedenle çay ihtiyacı fazladır, çay ticareti de hızla büyür. Tarih boyunca her hanedan dönemindeki merkezi hükümet, Tibetlilerin kullanımına sunulan çay üretimi, satışı, nakliyatı, vergisi, fiyatı, kalitesi ve denetimiyle ilgili bir dizi yasa çıkarmış. Tibet'in çevresindeki Gansu, Qinghai, Sichuan ve Yunan gibi bölgelerde de bu nedenle çay pazarları oluşturulmuş. Çay ticaretinin gelişmesiyle işadamlarının işlem çerçevesi yavaş yavaş çayla sınırlı kalmamış, Orta Düzlüklerden ipek ve diğer kumaşların, günlük eşyaların ve hırdavatların, Tibet'ten ise ilaçların, koyun derilerinin ve altınların ticareti yapılmaya başlamış. Bu ticarete kolaylık sağlamak için yüzyıllardır merkezi hükümet ve yerel hükümetler yol yapmış, böylece Tibet ekonomisi canlanmış. <br />
Çayın 1000 yıl önce Tibet'e girmesinden sonra Tibet milliyetinde zengin ve kendine özgü özellik taşıyan çay kültürünün oluşturulmasına kadar insanlar, çayın Tibetliler için sadece bir içecek olmakla kalmayıp, aynı zamanda Tibet ile Han ve diğer azınlık etnik gruplar arasında maddi ve kültürel temasları güçlendiren bir bağ olduğunu görebilir.çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-20060643406462021802010-09-07T23:04:00.000-07:002010-09-07T23:04:41.482-07:00Çin ejderhasının kaynağı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNBatCOyyO4uTu3TFeFykfiNpqrm1qJviCpjDdinj_FOCSR-tNYTLIoetMOsv8f3Sv9PM3AHms9QwpMy5jlK7K-9R2tKcancjXpyrzWG1y8IP9wcAbTtaIaOeYiphdoKYamf0t8moeXEk/s1600/chinese-dragon.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNBatCOyyO4uTu3TFeFykfiNpqrm1qJviCpjDdinj_FOCSR-tNYTLIoetMOsv8f3Sv9PM3AHms9QwpMy5jlK7K-9R2tKcancjXpyrzWG1y8IP9wcAbTtaIaOeYiphdoKYamf0t8moeXEk/s320/chinese-dragon.jpg" /></a></div>Çin milletinin ataları kendilerini "ejderhanın çocukları" adlandırıyordu, Çinliler de doğal olarak "erjderhanın torunları" kabul ediliyor. Burada bahsettiğimiz ejderha, efsanedeki bir hayvandır ve ejderha imajı bugün bile Çin'in heryerinde görülüyor. Ancak gerçek ejderha nasıldır? Hiç kimse görmedi, çünkü tabiatta böyle bir hayvan yoktur. Ejderha, insanlığın bir yaratığıdır. <br />
Ejderha, sadece Çin'de değil, dünyanın birçok ülkesindeki efsanelerde de görülür. Örneğin Batılı ülkelerdeki ejderhanın dış görünüşü Çin efsanelerindeki ejderhaya çok benziyor: kocaman vücut, tüm vücutta kaplı pullar, 4 bacak, sivri tırnaklar, başında boynuz, havada uçabilmek... ancak Batılı efsanadeki bir ejderhanın birkaç başı var, bazılarının 3'er başı bulunuyor, bazıların 12 başı sözkonusu, ancak Çinli ejderhanın sadece bir başı var. Batılı ejderhanın ağzı ateşi, Çinli ejderhanın ağzı ise suyu fışkırıyor; batılı ejderha genellikle acımasızlığı temsil ediyor, Çinli ejderha da mutluluğun simgesidir. <br />
Çinli ejderha, doğaüstü, çeşitli beceri var. Çinli ejderha istediğinde uzun, istediğinde kısa olabilir, göğe çıkabilir, denize girebilir, gökte rüzgar esebilir ve yağmuru yağdırabilir. Yani Çinli ejderha büyüsel ve ruhani güçlere, özelliklere sahiptir. Eski çağlarda Çinliler, prüzsüz ve bereketli bir yıla sahip olabilmek için, kendi güzel dileklerini ejderhaya bağlayarak, ejderhanın koruması dilerdi. Bu nedenle eskide Çinliler Ejderha Kralı Taınağı'na gidip ejderhadan yağmur dileğinde bulunurdu. <br />
Çin'de ejderhanın 6 binden fazla geçmişi var. Eskilerde insanlar korktukları hayvan, bitki ve olayı kendi aşiretin logosu olarak tapınıyor ve kendileri korumaları dileğinde bulunurdu. Bu, tipik bir totem tapınmasıdır. <br />
O zaman ejderha da hangi şeyden kaynaklanıyor? Bununla ilgili çeşitli söylenti var. Kimileri ejderhanın timsahtan, kimileri ejderhanın yılandan, kimileri ejderhanın domuzdan ve kimileri de ejderhanın yağmur yağırken gökteki yıldırımdan kaynaklandığını belirttiler. Ancak şimdiki uzmanların çoğu, ejderhanın esası yılan olan totemlerin birleşimi olduğunu savunuyor. Ejderha, yılanın vücudu, domuzun başı, geyiğin boynuzu, dananın kulağı, keçinin sakalı, kartalın tırnağı, balığın pullarına sahiptir. Uzmanların bu görüşü bize eski çağlardaki bir yaşam manzarası tasvir etti: eski aşiret toplumunda yılan totemine tapınan, Sarı Nehir havzasında yaşıyan Huaxia milleti diğer aşiretleri yeniledi, daha sonra diğer aşiretlerle birleşerek güçlü aşiretler birliği oluşturdu, bunun yanı sıra Huaxia milleti diğer aşiretlerin totemlerini benimseyerek, ejderha totemini geliştirdi... <br />
Çin'in orta kesiminde yer alan Henan eyaletinin Ziyang ilçesinde 1987 yılında yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu, bundan 6 binden fazla yıl önceki Yangshao Kültürünün ilk dönemine ait bir mezar çıkarıldı. Mezarın erkek evsahibinin cesedinin yanında midye kapuklarıyla şekillendirilen bir ejderha çıkarıldı, bu ejderha gördüğümüz en eski ejderha olduğu için, "Çin'in Birinci Ejderhası" olarak adlandırılıyor. Bunun dışında ülkenin kuzeyindeki İç Moğolistan Özerk Bölgesi'nde bir yeşim taşı ejderhası çıkarıldı. Bu yeşim taşı ejderhası çok nazik oyuldu. İnce olan bu ejderha C şeklinde, bir de domuz başı var. Domuz başlı bu yeşim başı ejderhasının da 5 binden fazla yıllık tarihi bulunuyor. <br />
Bundan 3 bin yıl önceki Shang ve Zhou döneminde ejderha sık sık bronz ve kemik eşyalarında görünüyordu. İç Moğolistan Özerk Bölgesi'nde çıkarılan hayvan kemik parçalarında oyulan yazıda 100'den fazla şekilli "ejderha" kelimesi bulunuyor. <br />
2 bin yıl önce Savaşan Devletler döneminde ejderha da lirik lirik ipek resimlerinde çiziliyordu. Han hanedanlığı dönemine gelince ejderhanın dış görünüşü ise bugünkü dış görünüşüne çok yakındır. Daha sonraki dönemlerdeki çalışmalardan sonra ejderha gün geçtikçe daha canlı ve neşeli oldu.çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-60861937716506320202010-09-07T22:58:00.000-07:002010-09-07T22:58:33.875-07:00Tibet'teki kaya resimleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTQKU570J4yQoqQwwqfScWpl528R7u94OzfJ0U4r81saGBVLsBemtX-7lRNlCzzEk_Xy_CrzcJnSBFlRdDEyYZL0KqjWU5vPtIsiuQgKrxifkBhqXXRILAXBNT49p8M5ymhsmhHK4nQVQ/s1600/tibet-00227.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTQKU570J4yQoqQwwqfScWpl528R7u94OzfJ0U4r81saGBVLsBemtX-7lRNlCzzEk_Xy_CrzcJnSBFlRdDEyYZL0KqjWU5vPtIsiuQgKrxifkBhqXXRILAXBNT49p8M5ymhsmhHK4nQVQ/s320/tibet-00227.jpg" /></a></div>Tibet'teki kaya resimleri, esas olarak 1980'li yılların ortasından 1990'lı yılların başlarına kadar olan dönemde fark edildi. Kesin olmayan verilere göre, Tibet Özerk Bölgesi'ne bağlı 14 ilçedeki 60'tan fazla yerde 5000'i aşkın kaya resmi bulunuyor. Bu resimlerin çoğunluğu, Tibet'in batı, kuzey ve Yaluzangbu Nehri'nin orta ve yukarı kesimlerindeki yaylalarda yer alıyor. <br />
Tibet'in batısındaki kaya resimleri, esas olarak oyma yöntemiyle, az miktardaki resim ise boyayla yapılmış. Bu resimler Ritu ilçesinde yoğun şekilde bulunuyor. Bu bölge, eskiden beri Tibet yaylasını Keşmir, Orta Asya ve Çin'in batı bölgesine bağlayan önemli bir geçittir. Ritu'daki kaya resimlerinin içerik ve tarzlarındaki çok yönlülük, burada çeşitli etnik grupların yaşadığını gösteriyor. Tibet'in batısındaki kaya resimleri, yoğun yerel özellikler taşıyan yayla resimleridir. Büyük çaplı kurban törenleri, ticaretle uğraşan ve göç eden kalabalık gruplar, örgütlü avcılık veya çoban yaşamı gibi temalar, uzun bir süre boyunca Tibet'in batısında çok yüksek bir refah seviyesi olduğuna işaret ediyor. <br />
Tibet'in kuzeyindeki kaya resimlerinin en önemli iki merkezi, Jialin Dağı ve Namucuo Gölü bölgeleridir. Bölgedeki çobanlar tarafından "kutsal resimler" olarak nitelendirilen Jialin Dağı'ndaki resimler kaya üzerine oyulmuştur. 50'den fazla büyük kaya üzerine oyulmuş hayvan ve insan figürleri ile ağaç ve işaretler, avcılık, yabani yakların evcilleştirilmesi, hayvanları otlatma gibi konular işlemektedir. <br />
Namucuo Gölü bölgesindeki kaya resimlerine ise, Budizm kültürü hakimdir. Bundan da bu resimlerin, Jialin Dağı'ndaki ve Tibet'in batısındaki kaya resimlerinden çok sonra ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bu bölgedeki kaya resimleri arasında, Tibet'te nadir rastlanan fırça ve boya resimleri de bulunuyor. Namucuo Gölü bölgesindeki kaya resimlerinin konu yelpazesi çok geniştir. Diğer kaya resimlerinde sık sık görülen avcılık, hayvancılık, savaş tatbikatı, dans gibi konuların yanı sıra dini simge ve faaliyetlere de rastlanır.çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-73575156023181871392010-09-07T22:53:00.000-07:002010-09-07T22:53:32.790-07:00Yang ilçesine ait Budizm müziği<h1 style="font-weight: normal;"><b><span style="font-size: small;">Yang ilçesine ait Budizm müziği, Çin'in kültür tarihinin çok özel bir mirası olarak özgün, bütünlüklü ve kolay öğrenilebilir olması gibi özellikleriyle hayranlık uyandırmaktadır. Çin'in Kuzey Wei döneminde (386-534 yılları) ortaya çıkan Budizm müziği binlerce yılı geride bırakarak, bugün halen Sha'anxi eyaletinin güneyindeki Yang ilçesinde yaşamaya devam ediyor. </span></b></h1><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMEUCu2rHJnOR5i0JUmrzxKxcv2Du_mfvc4-aBSOmipYiT9-YzzM4R7wI6brUYl2ALm9o6CVneTeoaqtGVY9odcpYzzaC2b0iUmHbp6Sub6S9OAEVeO1WGpoByLaIimxstIeIutaMb_5s/s1600/budizm-cinblog.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMEUCu2rHJnOR5i0JUmrzxKxcv2Du_mfvc4-aBSOmipYiT9-YzzM4R7wI6brUYl2ALm9o6CVneTeoaqtGVY9odcpYzzaC2b0iUmHbp6Sub6S9OAEVeO1WGpoByLaIimxstIeIutaMb_5s/s320/budizm-cinblog.jpg" /></a></div>Yang ilçesine ait Budizm müziği üç önemli özellik taşır: <br />
1. Yang ilçesine ait Budizm müziği, refah düzeyinin yükseldiği Han (M.Ö.202-M.S.220 yılları) ve Tang (618-907 yılları) hanedanlarının kültürlerinin, ülkenin güneyine yayıldığını göstermekte, bu iki önemli kültürün büyük etkilerini yansıtmaktadır. Yang ilçesinde, Tangluo ve Ziwu olmak üzere iki önemli eski yol bulunuyor. Bu iki eski yol, Han ve Tang dönemlerinde sarayın bulunduğu bölge olan Guanzhong'u, Sha'anxi eyaletinin güney bölgesine bağlıyordu. Dolayısıyla bu yollar, Han ve Tang kültürlerinin dönemin başkenti Chang'an şehrinden ücra bölgelere yayılmasında önemli rol oynamıştır. <br />
2. Yang ilçesine ait Budizm müziğinin ikinci önemli özelliği, halk kültürüne dayanması ve kolay öğrenilebilir olmasıdır. Kuzey Wei döneminde hayat bularak, Tang ve Song hanedanlarında olgunlaşıp, Ming (1368-1644 yılları) ve Qing (1644-1911 yılları) hanedanlarında zirveye çıkan bu müzik, Çin Cumhuriyeti döneminden önce yalnızca tapınaklarda çalınıyordu. Çin Cumhuriyeti döneminde tapınaklardan çıkıp halk arasında yayılmaya başlayan bu müzik türü, yerel opera ve türkü gibi eserlerden de beslenerek, Yang ilçesinin önde gelen halk müziği türlerinden biri haline gelmiştir. Genel olarak halk arasında cenaze törenlerinde kullanılan Yang ilçesi Budizm müziği devamlı gelişerek, geniş bir konu yelpazesine, esnek bir tarza ve yoğun yerel özelliklere sahip olmuştur. <br />
3. Yang ilçesine ait Budizm müziğinin üçüncü özelliği ise, özgün ve bütünlüklü olmasıdır. Ulaşım koşullarının gelişmesiyle, Yang ilçesindeki Tangluo ve Ziwu gibi eski ticaret ve kültür yolları, zamanla daha az kullanılmaya başlamış ve tenhalaşmıştır. Böylece, Yang ilçesine ait Budizm müziğinin icra edildiği bölgeler, görece uzak yerler haline gelmiştir. Yang ilçesine ait Budizm müziği de, özgünlüğünü ve bütünlüğünü işte bu sayede başarıyla korumuştur. Bu özel müzik türünden günümüze, yaklaşık 200 parça kalmıştır. Bu parçaların içerik ve tarzlarına bakıldığında, özgünlüklerini korudukları açıkça görülmektedir.çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1522789663189379199.post-15301163956601769052010-09-07T22:19:00.000-07:002010-09-07T22:19:59.659-07:00Çin mutfağı nedir?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvCtlM0vFZG8egr-Lyi0cJWPgU2i3SoFqGxUoJBcGOGz8Fz_OB5cCoDQKg5Os5HmnvJNHP1jLI5-hCbNhhx3C4s-Gr7nVAbfpbpZqSTag-2W9JAH0eW5NucdFQ3V5FhVnazmKA6yybLkw/s1600/chinese_yemekleri.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvCtlM0vFZG8egr-Lyi0cJWPgU2i3SoFqGxUoJBcGOGz8Fz_OB5cCoDQKg5Os5HmnvJNHP1jLI5-hCbNhhx3C4s-Gr7nVAbfpbpZqSTag-2W9JAH0eW5NucdFQ3V5FhVnazmKA6yybLkw/s320/chinese_yemekleri.jpg" width="320" /></a></div>Çin mutfağının, <b>Fransız ve İtalyan mutfaklarıyla birlikte</b> dünya mutfakları arasında oldukça önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Çin yemekleri ülkeyle artık özdeşleşmiş <b>‘Wok’ adı verilen</b> ince ve derin tavalarda, yoğun ateşte pişer ve daha çok sebze, erişte, çorba, çeşitli etler ve meyvelerden oluşur.<br />
<br />
Çin mutfağında sebzeler genellikle az pişirilir. Hatta bazen yemeklere çiğ olarak bile katılırlar. Birçok Çin yemeği aslında vejetaryen özellikler taşır. Sebzelerin öldürülmeden pişirilmeleri besin değerlerini en üst seviyede korumalarını sağlar.<br />
<b><i>Noodle adı verilen</i></b> ve çeşitli sebze, et ve soslar eşliğinde pişirilen erişteler, pirinç ya da buğdaydan üretilir. Pirinç, birçok yemekte ana malzeme olarak kullanılır ve pirinç pilavı geleneksel olarak buharda pişirilir. Bu pişirme yöntemi pilava diri ve gevrek bir tat verir. <br />
<br />
Bu mutfağın karakteristik yemeklerinden biri de <b>Wonton!</b> Mantıya benzeyen fakat daha iri parçalar halinde hazırlanan bol sulu Wonton yemeğinde dolgu malzemesi olarak et, tavuk veya karides kullanılabilir. <br />
<br />
Soya sosu ve filizi yemeklerin ana malzemeleri arasındadır. Ayrıca istiridye sos, köri, çeşitli mantar sosları ve tatlı ekşi sos da yoğun olarak kullanılır. <br />
<br />
Wok ile ateşte pişirmenin yanı sıra buharda haşlama da Çin mutfağının önemli pişirme türlerinden biridir. Ortalama bir Çin yemeğinin pişirilme süresi 5 ila 15 dakika arasında değişir. Yemekleri çok hızlı bir şekilde pişirmek Çin mutfağının karakteristik özelliklerinden biridir. Ayrıca yemeklerde sadece soya yağının kullanılması sağlığa oldukça faydalı bir diyet oluşturulmasını sağlar. <br />
<br />
<b>Tatlı ekşi sos</b>: Çin mutfağına özgü, hatta sembolü olan farklı tatlardan biridir. Pirinç sirkesi, tatlı domates, şeker ve soya sosu ile hazırlanır. Adından da anlaşılacağı gibi mayhoş bir tadı vardır. Balık ve tavuk etleri ile sebzelerde kullanılır. Kırmızı etlerle pek uyumlu olduğu söylenemez. <br />
<br />
Yemeklerle birlikte çay içmek bir gelenektir. Bu alışkanlığın ayrıca saygı duyulacak, zarif bir seremonisi vardır. Yemekten sonra ise sake denilen pirinç şarabı içilir. <br />
<br />
<b><i>Tatlılar,</i></b> kızartılmış ballı muz gibi doğal bileşenler ve meyvelerden elde edilir; lezzetli ve oldukça hafiftir. <br />
<br />
Yumurta mutfağın önemli malzemeleri arasındadır. Çorbalara, yemeklere ve noodle’lara pişirme sırasında yumurtanın beyazı katılır, ramen ve wonton’larda ise haşlanmış bütün yumurtalar kullanılabilir. <br />
<br />
Çin mutfağında ekmek bulunmaz. Ekmek yerine, buharda pişirilmiş pirinç topları kullanılır.çinrestaurant-chinese-turkiye-resmi-sitesihttp://www.blogger.com/profile/09624944376396991459noreply@blogger.com1